28 Şubat 2011 Pazartesi

THE MAN WHO CRIED


Giriş yazımda eklemeyi unuttum,burda yazayım;Arşivimle ilgili yazacağım için filimlerin her zaman yeni olmayacağını söyleyeyim,sonradan şey olmasın...(-ne olmasın ?-Bilmem)
Mutlaka bir akşam tv de denk gelip,başı ya da sonu eksik de olsa izlediğimiz filimlerden.Genel bi aşinalık var filime karşı.Ama ben arşivime aldım,çünkü seviyorum bu filimi.
1927 de Rusya'da başlıyor filim.Esas kızın babası Amerikaya gidiyor para kazanmaya,çünkü durumlar iyi değildir.Bu kızın aileside yahudi bi de üstüne.Sonra işler karışıyo oralarda,kız kaçıyo İngiltere'ye.Asıl amacı Amerika'ya gitmek ama.Sonra Fransa'ya.Neyse olay örgüsünü pek anlatmayım.
Küçük kız büyüyüp Cristina Ricci oluyor.Bir çingene oğlan var filimde,kendisi Johnny Depp,sürekli beyaz bir atla haşır neşir.Hep bi karizma,bi suskunluk.Ama iyi oynamış yine ayrı konu.Aslında filimde en çok dikkat çeken yardımcı kadın oyuncu rolündeki Cate Blanchett.Rus aksanı ve sürekli yakın çekim izlediğimiz kemikli yüzü ve kocaman ağzıyla,o karekteri gerçekten yaşatmış.Pek sevimli bi karekter değil ama çok iyi oynamış.
Son olarak opera veya çok sesli müziklere ilginiz varsa daha da bir keyifli gelir filim zira opera da filimin yan konularından biri.

THE KING'S SPEECH

Geçtiğimiz gece oskar ödülleri sahiplerini buldu.Beklenildiği gibi bu film ödülleri topladı.En iyi film,en iyi yönetmen,en iyi erkek oyuncu ve en iyi orjinal senaryo ödülleri The King's Speech in oldu.Bence haketti de,zaten bekleniyordu.Neyse çok da bir önemi yok aslında bence.Sonuçta herbirimizin ayrı ayrı değerlendirme kriterlerimiz var.En güzeli izleyip karar vermek.

Filme geçeyim hemen lafı uzatmadan,ki açılınca bi daha toparlayamıyorum.

Filimin adını türkçeye ''Zoraki Kral'' olarak çevirmişler,kulağa sanki bi çizgi film ya da komedi filmi gibi geliyor. Öyle değil tabi. Durum traji-komik.İngiltere tahtının varisi kekeme.İngilteredeki katı kuralları olan rituelleri düşününce kabul edilebilir gözükmüyor bu durum.Hoca tutuluyor kendisine,düzeltmek için,hoca da Karayip Korsanlarından tanıdık.Kaptan Barbosa.O da gayet iyi oynamış,en iyi yardımcı erkek oyuncu adayı idi ama 50 kilo veren Cristian Bale aldı ayrı konu,ki kendisini de çok severim ilerde anlatırım.Adam nihayet kral oluyor ve ingiltere savaşa girecek,bunu yazıyorum zira tarihsel bir gerçek filimin sonunu söylemek değil bu,tarihi görünce anlarsınız zaten,ve bi konuşma yapması gerekli.İşte iş oraya gelinceye kadar adamın yaşadığı zorluklar,hocasının tuhaf yöntemleri,karısının desteği,ki bu da namı değer Marla oluyor Fight Club'den,gibi gibi...

Bir de söylemeden geçemeyeceğim,filime adını veren sahne yani kralın konuşması sırasındaki müzik seçimi de inanılmaz olmuş.Beethoven'ın 7. sefonisi çalıyor,Kouhei Tanaka yorumu ile.Çok beğendim.

Filim cidden güzel.İngilterenin sürekli kapalı ve gri havası durumun vahameti ile birleşince,bi de yönetmen güzel gösterince bize bunu hoş bi manzara çıkıyor ortyaya.Tavsiye ederim kuvvetle.

27 Şubat 2011 Pazar

Başlangıç...

Öncelikle ''neden'' in cevabını vereyim.Bitmek bilmeyecek bir uğraşa başkoydum ve geniş ve güzel bir filim arşivi yapmaya karar verdim bir süre önce ki bu süre,''bir süreden'' ziyadesiyle fazladır.Biriktirirken ve bir yandan da izlerken şunu gördüm ki ; ne izleyeceğini bilememek çok fena ve yardım edilesi bi durum.Bundan mütevelli nacizane ben, bu duruma el atmak ve güzel bir meşgale bulmak istedim, Oskar ödüllerinin açıklanmasına saatler kala.

Gayri resmi bir yazı uslubu ile,affınıza sığınarak ya da sığınmayarak(aslında sığınmayarak) arşivimdeki filimlerden sonunu çaktırmadan,heyecanının kaçırmadan tabi ki izlemeyenler için, bahsedeceğim bir ince.İzleyenler de okumak için farklı sebepler bulabilirler tabi,ayrı konu...

Oskar ödül töreninin bitmesine mütakiben başlıyorum,hayırlı olsun.

Not: Bu ödül törenine o kadar önem vermediğimi de belirteyim zira biraz fazla bahsettim,vakti çok yakın olması nedeniyle.Ama sonuçları değerlendirmekten de geri kalmam ayrı konu.